|
|
|
|
Bugün senin eşsiz sesini duyduktan sonra, kötü geçen günüm muhteşem bir güne dönüştü. adeta boyut değiştirip başka bir zaman ve başka bir yerlere gittim. Kar ve soğuk olan bu yerler bir anda yemyeşil otlara, rengarenk çiçeklere, gökyüzünde özgürce uçuşan kuşlara, kırlarda adeta dans ederek mutluluk saçan kelebeklere, bütün şirinliği ve güzelliğiyle etrafa neşe veren kuzulara, şırıl şırıl akan sulara, masmavi gökyüzüne, neşe ve mutluluk içinde gülen insanlara, gözleri pırıl pırıl bakan, sevda ateşiyle yanan bir ışığa dönüştü. Ürkek sessiz bir biçimde içine kapanmış olan bir insanın bir anda volkan gibi patlayıp yeryüzüne dinamik bir şekilde sevgi yağmuruna nasıl tutulabileceğini senin konuşmanla öğrendim.
Sen benim eşsiz sevdam
Sen benim tek aşkım
Sen benim sonsuz sevgilim
Sen benim iyilik meleğim
Sen benim papatya tarlam
Sen benim kızıl gözlüm
Sen benim bir tanem
Sen benim küçücük kuzum
Sen benim tatlı kaşığım
Sen benim hayatım
Sen benim canım
Sen benim her şeyimsin…
İyi ki varsın iyi ki hep benimlesin,
seni çok seviyor ve çok özlüyorum…
|
AYRILIK KORKUSU
Hayatı korkarak yaşamaktır ayrılık.ilk başta yanlızlık duygusuna kapılır ve en sonunda korkuyla yaşamaya başlarsın.ve korkuyla da devam edersin.önce onsuz olamayacağını hissetmeye başlarsın. bu da zaten ayrılık korkusunun ilk göstergesi olmuştur.sonra gördüğün tüm güzellikte,konuştuğun her insanda,dokunduğun tüm eşya da ve hatta gezdiğin her sokakta onu ararsın.karşındaki insanın onun gibi olmasını beklersin.ve ümitlerin suya düşünce yavaş yavaş insanlardan soğumaya başlarsın.acaba bir haber gelecek mi ümidiyle onu düşünmekten başka bir şey yapamazsın ya da eski anılara dalıp zamanın hızla aktığını farkedersin.ve en sonunda içini kemiren sorularla hayatı yaşamaya çalışırsın.o da beni terkedecek mi?acaba aramıza yollar girecek mi? ya da o da beni terkedecek mi?diye aklını kurcalayan tüm sorularla yalnızlık kabuğuna çekilirsin.hayat bize yeni fırtınalar verecek diye uçsuz mavilere açılmaktan,yeni sahillere vurmaktan korkmaya başlarsın.tatlı rüzgara razı ve bir iskeleye bağlı maviyi yaşamaya çalışırsın.farklı insanları tanımaktan,farklı duyguları tatmaktan korkarsın.ve o iskeleden uçsuz sandığın maviye baktığında zamanın senden neler götürdüğünü farketmeye başlarsın.işte ayrılık korkusu da böyle bir şeydir.sana sadece hayatı ertelemeyi ve yalnızlığı öğretir...
Yazan:Ayşe GÜNgör
|
Hayaller
Ah, parmağımı da kestim. Bu sabah yine 8.30'da kalktım. Fakat, bu sefer yatakta yarım saat kadar durdum. Dün çok durmuştum. Yanımda sen de olunca yataktan çıkılmıyor. Sen de seviyormuşsun zaten. Hayal ya. Anlatayım.
Sen de varsın yanımda. Ya da ben senin yanındayım. O geniş yatağında. Ama sen uyuyorsun hâlâ. Öff, o tavandaki delik niye orada? Sonra dönüyorum yatağımda, yana. Sen varsın. Arkan dönük bana. Battaniyen omuzunun aşağısında. Kolumu omuzundan aşağıya atıyorum. Seni omuzundan öpüyorum. Ve sana sarılıyorum.
Şimdi Londra'dayım. Yok hayır, sen Bursa'dasın. Hava çok güzel. Sen de güzelsin. Yüzün hep güleç. Sana meşhur kestane şekeri ısmarlıyorum. Yok, vaz geçtim. Çikolatayı pek sevmezsin. İskender kebap yiyelim. Seni oraya götürüyorum. Yüzün hep güleç ve sen hep güzelsin. Ara sıra Ankara'ya da gidiyoruz ama, ben orayı sevmiyorum. Beni arkadaşarınla tanıştırmak istiyorsun. Oysa ben bunu istemiyorum. Vazgeçtim, gitmiyoruz Ankara'ya.
Kalksam mı açaba?.. Yok, biraz daha yatayım.
Şimdi Londra'dayım. Ankara sarmadı. Ama orada da aynı şey. Olsun. Buna biraz katlanıyorum. ''London'' biraz hüzünlü geliyor. Havadan olsa gerek. Ve sendeyim: evinde. Akşam olmuş bile. Sen bana birşeyler hazılıyorsun ve biz yiyoruz. Havadan sudan muhabbetler. Sen daha çok konuşuyorsun. Gittiğin yerleri anlatıyorsun. Ve hep güzelsin. Bu hep dikkatimde. Yatmadan önce bir duş alıyoruz. Sonrya yatıyoruz. Sen ve dayanılmaz kokun. Seni, âşık olmuş kadar sevdiğini söylüyorum ve sen kollarımdasın! Olur mu hiç öyle şey ya!
Şimdi sabah. Sen yanımdasın; kolumu atıyorum ama, boşa gidiyor. Yokmuşsun. Ben en iyisi kalkayım. En iyisi bu.
Yazan:Bârân KATRE
|
Isimsiz
Ağlayarak geldiğin bu dünyada gülmenin tek koşulu kendini esas almaktır ve kendin için, yarınların için, mutluluğun için her daim mücadele etmektir. Hayat denilen rüyanın içinde yaşamaya çalışırken birçok anlamsızlıkla karşılaşacak, birçok engellerle çarpışacak ve birçok kişiye kendini anlatmakta yorulacaksın.
Umudun bitip tükendiği anlar da ağlamaktan yorgun düşecek, biçare ortalıkta dolaşıyor bulacaksın kendini. Bazen hayatın öyle zaman dilimlerinde duraklayacaksın ki ne bir adım atmaya dermanın kalacak ne de zor günlerin geçmesi için temenniler de bulunabileceksin. Kalbin; derinlerinde yatan sevgi, fedakârlık, anlaşılamadığı için içten içe yanacak, senden başka kimselerin duyamayacağı feryatlar atacak. Onun sesini dinleyecek bir zaman sonra dayanacak gücün kalmadığı için duymamak için çareler arıyor bulacaksın kendini. Kandıracaksın kendini en doğrusunu yaptığına, mutluğu olduğuna inandırmaya çalışacaksın. Hatta kendinin bile inanmadığı küçük yalanlar söyleyeceksin insanlara. Oysa iyi niyetini anlamakta direnen insanlar bu sefer kolaylıkla anlayacaklar yalan söylediğini. Bakışlarından, gülüşlerinden, edalarından anlayacaksın yalanına inanmadıklarını ve mutsuzluğunun başarısızlığının onların mutluluk kaynağı olduğunu. Anlayacaksın yanında seninle beraber yürüyen her kişinin dostun olmadığını. Yaşadığın her acının arkasından bir parçasını daha tamamlayacaksın hayat denilen bu bulmacanın. Acı çektikçe olgunlaşacaksın. Olgunlaştıkça insanlardan kaçacak, insanlara güvenmeyecek, hayatın nefes alıp vermekle sınırlı olmadığını göreceksin. Ne kadar zor olduğunu haykıracaksın kendine mutluluğun. Oysa hayata yeni başladığın anlarında ne kadar da kolay geliyordu yaşamak, sanki tanıdığın ve tanışacağın bütün insanların rolleri senin hayatını kolaylaştırmaktan ibaret sandığın günleri hatırlayacak ve acıyacaksın kendine. Geçip giden yıllara, zamanına, hayatında yer verdiğin insanlara, yediğin darbelere bakacak ve kaybettiğinin farkına varacaksın.
Farkına vardığında eğer kendine ne kadar şanslı olduğunu söyleyebilirsen, bütün insanlara olan güvenini yitirdiğin noktada kendine güvenmeyi başarabilirsen eğer, birçok kimsenin bulamadığı mutluğun formülünü bulmuş olacaksın. Eninde sonunda tek dayanağın sen olduğuna göre, yılmadan yola devam edecek gücü bulacaksın. Olsun varsın aynı yollardan defalarca geçmiş olsan da, aynı hedef için bütün emeğini, paranı, zamanını kullansan da, aynı amaç için insanların karşısına başaracağım diyerek çıkıp başaramamış olsan da ne önemi var ki. Evet, zamanın, emeğin, hatta amacına inancın kalmamış olsa da bitip giden onca şeye rağmen sen hala bitmedin ya tükenmedin ya önemli olan bu. En değerli varlığının sen olduğunu bildikten sonra adınla anılan hayat doğumunla başladığına göre ancak ölümünle bitecektir. Unutma bunu.
Unutma insanoğlu unutma;
Mutluluk kolay elde edilen bir şey olsaydı sokaklarda her gün karşılaştığın insanlardan, yaşamında çeşitli rollere sahip insanlara kadar herkes mutlu olurdu. Mutluluk kolay olsaydı sen acı çekerken, insanlar kendi hayatlarından kesitler aktarmazdı sana. Mutluluk kolay olsaydı yıllardır mücadelenin içinde kendine yer bulamazdın ve eğer mutluluk kolay olsaydı yaşam da sana gerek kalmazdı. Sen gereklisin bu evrene. Ve bu evren mutlu olabilmen için, mücadele edebileceğin ve kazanabileceğin hedefler veriyor. Gözünü hedeften ayırma ve başladığın mücadeleye yılmadan devam et. Devam et ki hayat korksun senden, enerjinden, amaçlarından...
Nice kaybedişler yaşamış olsan da, geçmişini dönüp baktığında bir başarı hikâyesi anlatamıyor olsan da, kendine hayatın içinde anlamlı sözler sıralayamıyor olsan da, yine de sen bu dünyaya gereklisin. Gereklisin diyorum biliyorum çünkü ilerleyen zamanlarda birçok başarı hikâyesi adınla anlatılmaya başlayacak. Ben buna inanıyorum ya sen...
Ya sen kendine inanıyor musun?
Yazan:ßirgüL Aydoğan
|
Aci Haßer
Acemi marangozun elinden çıkmış meşe ağacından bir masa, sigara dumanından sararmış masa örtüsü, derme çatma bir sandalye....
Doktordan kötü haberi alıyorum, akciğer kanseri; en iyi tahminle üç dört yıl ömür biçiyor bana.
Bugün otuz birinci yaş günümü kutluyorum. Şair ne güzel söylemiş ‘yaş otuz beş yolun yarısı’ eğer haklıysa hayatı yarılayamadan ölüp gideceğim.Ölümü yüreklilikle kucaklayamıyorum, yaşamı kucaklayamadığım gibi. Otuz yıl boyunca takvimden kopardığım her bir yaprağı tekrar yapıştırmak isterdim, itinayla birer birer...
Otuz yaş; tatsız, tuzsuz... kaldırım taşları kadar soğuk, sonbahar yağmurları kadar hüzünlü, yuvasından düşmüş yavru kuş kadar yalnız ve korkak.
Hayatım roman olsa üç sayfayı geçmezdi. Cildi bozuk, sayfaları yırtılmış bir roman. Girişi ve gelişmesi olmayan, sonu muğlak, soru işaretleri ile dolu, nedenlerin, niçinlerin özne olduğu sıfatın, yüklemin olmadığı bir roman...
Çocukluğum... hayatımın en güzel yılları, günahsız yıllarım. Dilediğimce gülüp oynadığım, avazım çıktığınca bağarabildiğim yıllar. Çocukluğum mahalle aralarında top koşturarak geçti, hala mahalle aralarının olduğu yıllar... Okuldan geldiğimde ilk işim çantamı evin en ücra köşesine savurup anneme yakalanmadan evden kaçmaktı. Eğer yakalanırsam yemek yemek zorundaydım, belki de daha kötüsü öğle uykusu uyumalıydım...
Çocukluğum hayatımın en güzel yılları...
İlkokul yıllarım öğrenim hayatımın en güzel yıllarıydı. Fatma öğretmen annem kadar sevdiğim ve hala unutamadığım nadide insan, sığınılacak ikinci bir liman, öğretmen sözcüğü onun için hafif kalırdı. Öğretmekten çok daha fazlasını yaptı, hayata açılan penceremiz oldu, öğrencileriyle güldü, onlarla ağladı. Sevgisi kendi çocuklarına da öğrencilerine de yetecek kadar çoktu. Hayata başlangıçtaki rehberim oldu.
İlk aşkımı ilkokul birinci sınıfta buldum. Sevda... sınıftan üç çocukla kavga etmiştim onun için, kavga dolu hayatım o zaman başladı. Aşk kelimesi o zamanlar bir şey ifade etmesede çocuksu bir dürtüyle sahiplenmiştim. Beslenme çantasından kurabiyelerini çalıyor, önlüğünden çekiştirip kaçıyordum. İlkokulda o zamanlar kızlara bu şekilde kur yapılırdı.Yerli malı haftasında en güzel yiyecekleri o getirirdi. İkinci sınıfın başında ailesi Sevda’yı okuldan alıp başka bir okula götürdü, ilk aşkımda böylece son bulmuş oldu. Sevdiğim kızın peşinden gitmek için hiç çaba harcamadım, o gitti ve aşkımız bitti...
Çocukluğum rengarenk misketler, patlak plastik bir top, pinokyo bisiklet, tellere dizip kuruluğun tavanına astığım gazoz kapaklarım, inşaat fazlası tahtalardan yapılma bir kılıç, bol bol koşuşturma ve kahkaha, çocukluk arkadaşlarım, birde olmazsa olmaz çocukluk aşklarımdı benim için...
Yazan:İsa Yılmaz
|
Sorun ne aslında bende bimiyorum..içim biraz tedirgin birazda korkuyorum galiba..sanırım ençok ta biraz önce okuduğum yazıdan etkilenme korkusu var..tüm büyük yazarlardada bu duygu yüreklerinin bir köşesinde varmı acaba...tamam dinleyin ozaman beni tabi beni dinleyen birileri varsa..şimdi ilk defa yazıyorum bu kelimeleri..birdaha arkama dönüp bakmayacağım düzeltme yapmayacağım desemde inanmayın bana..şu hayatta hangimiz arkaya dönmeden yapıyormu..inanın hangisi doğru bilmiyorum..yada hangi yol bizi mutluluğa getiren avuçlarımızın içine küçük kristal parçacıkları koyan..pişmanlık ve keşkelerle dolu bir hayat için belkide bunu kendimize yapmamalıyız...hani bir şiir vardı bende şimdi tam anlamıyla hatırlayamadım..hepimiz kaptan olamayız tayfa olmaya mecburuzla başlayan neolursan ol eniyisi olla biten..her sabah bunu kendime tekrarlamaya çalışıyorum..neden eniyisi sende olamayasın neden seninde yazıların dergilerde gazetelerde çıkmasın ve insanların evlerine misafir olmasın..nedenlerle başlayan amalarla biten birsürü cümle..birgün inanıyorum ki bucümlelerim amaların arkasına saklanmayacak!sizinkilerde saklanmasın haydi hemen şimdi birbirimize söz verelim ve birdefaya mahsus ileride neolacağını düşünmeden hayatımızdaki keşkelri başardıma çevirelim ve bu hayat denizinde bir yıldızda biz olalım ve o denize ışık verelim....
Yazan:KüßRa DemiR
|
Önünde yükselen merdiveni çıkmak hiç de kolay değil. Fakat dediklerimi yaparsan bu merdiveni çıkabilirsin. Önce ilk basamağı çık ve bekle. Önünde bunun gibi binlerce basamak olduğunu bil ve sakın pes etme. Birkaç basamak daha çık. Elbette ki nasıl çıkılacağını tam olarak bilmiyorsun. Muhtemelen dört ayağının üstünde çıkıyorsundur. Ama bütün yolu böyle çıkamazsın. Önündeki basamakta bir kitap göreceksin. O kitapta merdiveni nasıl çıkacağın yazıyor. Kitabı dikkatli oku çünkü edindiğin bilgileri yolculuğun boyunca kullanacaksın. Artık merdiveni nasıl çıkacağını biliyorsun. Hızlı adımlarla yoluna devam et. Sen fark etmesen de annen ve baban seni takip ediyor. Merak etme sana yardım ediyorlar. Daha sonra göreceksin ki bildiklerin basamakları çıkmak için yeterli değil. Sakın endişelenme. Artık önündeki her basamakta birer kitap var. Her bir kitaptaki bilgiler senin bir sonraki basamağa çıkman için gerekli. O yüzden çok dikkatli okumalısın. Sen bir yandan kitap okurken, bir yandan da göreceksin ki önündeki basamaklar artık senin için bir engel değil. Ama hemen sevinme; ileride daha büyük engeller seni bekliyor. Sana kötü bir haberim var. Annen ve babana veda etmen gerekiyor. Biliyorum onları özleyeceksin ama yapacak bir şeyin yok. Onlar kendi merdivenlerini çıktılar ve senin de çıkmanı bekliyorlar. Bütün merdivenler aynı basamakta bitiyor. O yüzden onları tekrar göreceksin. Sakın yalnız kaldığını düşünme. Birkaç basamak daha çık ve merdivenin geri kalanını birlikte çıkacağın yol arkadaşınla tanış. Onu sev, onu koru. Çünkü merdiveni çıkmak için ona ihtiyacın var.
Belki inanmayacaksın ama yolu yarıladın. Bu zorlu yolun en zor olan kısmı geride kaldı. Bundan sonra attığın her adıma çok dikkat etmelisin; çünkü geriye kalan merdivenin korkulukları yok.
Önündeki merdiveni sen istemesen de çok hızlı çıkmaya başlayacaksın. Bir bakmışsın ki yol bitmiş. Ama sen bunları düşünme, yoluna devam et. Birkaç adım daha attıktan sonra yolunu büyük kaya parçaları kapatacak. Onları yolundan kaldıracaksın, başka çaren yok. İçin rahat olsun başaracaksın. Ayrıca yol arkadaşın da sana yardım edecek. Kayaları kaldırdıktan sonra yoluna devam et. İleride yoluna tekrar bu tip engeller çıkabilir. Bu yüzden hazırlıklı olmalısın. Çocukların olacak. Onları senin çıktığın merdiven gibi başka merdivenler bekliyor. Onlara yolculukları boyunca destek olmak da senin ve yol arkadaşının görevi. Onları annen ve babanın seni takip ettikleri gibi takip et, koru.
Çocuklarına çok alıştın biliyorum. Ama onlara veda etme vaktin geldi. Geride bıraktıklarına el salla, gidiyorsun. Evet, işte yolun sonuna geldin. Üzerinde durduğun basamak son basamak. İleriye baktığında hayal meyal de olsa birini göreceksin; seni yolculuğun boyunca bekleyen biri. Ondan korkma onu sev. Farkında olsan da olmasan da O seni seviyor ve sana zorlu yolculuğun boyunca hep yardım etti. Çok yoruldun. Artık dinlenme zamanı. Gözlerini kapa, kollarını aç ve Ona koş.
Yazan:Ozan Uz
|
Bir sevdanın gülünü sisli ufukların yağmurların da bırakarak; gözlerden uzak, gönülden ırak kalmıştım. Kalıp'ta donan ruhum erimiş, satırlar da duran hasret kalbime inmişti. Günümüzün tozlu kirpiklerinde anılar canlanmış, ruhumdaki yarada kanamaya başlamıştı.
Kalbimin baskısının ve ruhumun sancısının okları muhakememi açmış, izan muhasebesiyle aşmıştı. Benliğimin solduğu, irademin dolduğu ve yüreğimin hicranla yoğrulduğu taşkınlıklar da boğuluyordum. Kah... tabiatın yeşil boyasında bedenimi kapatarak,
Kah... sahiller boyu ufukların çizğisine doğru ayaklarımı sürüklüyerek, Kah... İstanbul'un geniş ensesinde kaldırımları çiğniyerek: vakitlerimin damlasında akan sen, hayallerimin aynasında sen, gözlerimin boğultusun da sen...
Düşüncelerime yığılan, duygularıma çarpan kelimelerin önüne geçemiyerek sellerin taşkınlığında süreklenerek
haykırıyorum.
Selamlar sana: kelamlar seninle buluşsun. Canım Ay. K...
Buhramla tütsülenen duygu atmosferinin çilesi ile: yosun tutmuş zamanın koyu boşluğuna; zihnimi yapıştırarak,
fikrimi yaslıyarak süzülüyorum. Anlık kuyulara akan hatıraların perdesini aralıyorum. İzanım durmuş ve ruhum dalmış olarak film şeritleri beyaz sayfalara yayılıyor.
Çocukluğumun basamaklarında; gül kokulu, şen dokulu sevdanın izlerini takip ediyorum... islerini anlık kuyuların kovalarına batırıyorum...
Sevginin yakınlığından uzaklaşarak, sessizliğe kapanan. Gölgenin ve bulanık çehrenin peşinde olan ben..! Hani... gözlerin gözlerimde eriyordu.
Hani... sesin sesimi arıyordu.
Hani... nefesin nefesimi soruyordu.
Zihnimin odasını altüst eden, fikrimin adasını işğal eden, vicdanımın yarasını işret eden: bir zamanların yanlızlık
gülünün samimi ve içten sevdası.
Sen izanımın bünyesinde, haliyemin bütünlüğünde gölgeli varlıksın. Sürekli zihnimi, fikrimi kemirip duran varlık.
Zamanların çarkında: gölgenin kelepçesinde peşinden sürükleyen darlık.
Sevdanın yanlızlık gülü olan: Ay. K...
Karanlığın aynasından sıyrılarak; ruh güzelliğinle, gönül zenğinliğinle, duygu enginliğinle... gözyaşı ve gönül yası ile birikmiş kuyumdan su alırmıydın. Hatırlarsın; ilkokulun ilk sınıfında senin bana yaptığın ilanı aşkın mührünü. İlan sözle değildi. Ne olur gözlerin küçülmesin, gönlün ezilmesin: anlatıyorum... Sıra arkadaşlarımla oturup konuşurken, sen aniden iki kolunu; incecik boynuma dolayarak sağ yanağımdan öpmüştün. Geriye dönüp baktığımda senin zafer kazanmış edalarla tatlı gülümsemenle karşılaştım. Eminim ki; şimdiler de bu yaptığın hareketi hatırına geldikçe kendinden utanıyorsundur. Çocukluğun gamsız ve
idraksiz silselesinin içinden geldiği gibi davranışlar özğürlüğü bunlar.
Hatırlarsın, bazen okul çıkışlarında beni beklerdin. Omuzun kollarıma yaslanarak evlerimize dönerdik. Ben bir üstte,
sende bir alttaki sokakta bulunurdun.
Hani... okulumuzun olmadığı günler de Sokakğında karşılaşırdık ta nasılda gülümserdin. Sanki seni görmeye gelmişim gibi. O anda dünyalar senin olur: için içine sığımaz alak gösterirdin.
Hani okulun en uzun boylusu olduğum için ' sırık' derdin. Bunu söylerken tatlı tatlı kırıtırdın. Ben de; yüzümü buruşturak, başımı eğerek alınmış röllerine bürünürdüm. Sen ise hemen pişmanlık duyar ve kalın sesle ' Özkaaan' diyerek sarsardın. Geride bıraktığın o çocuk şimdide boyu uzun. Beni görsen: şakaklarıma hafif kar düştü, yüzüm ince kırıştı, alnım ve ellerim nasır bağladı. Kıskanırdın, kem gözlerinden sakındırırdın. Kız arkadaşların benimle konuşmak istese onları iter, birileri baksa
önünü keserdin. Okulun bahçesinde oyunlar oynardık; mendil kapmaca, çember olup dönme ve daha farklı oyunlar. Mendili daha çok benim arkama bırakır: farkedince de peşinden koşardım. Elele tutuşarak şarkılar söylüyecek olsak yabancı elleri kırar ve ellerime yapışırdın. Nasılda mutlu olurdun: benim gözümde eriyecek, ellerim elini tutacak ve sadece benimle konuşacak: sahiplenme isteğin.
Hatırlarsın... İlkokulun dördün cü sınıfına gelmiştik. Beni senden kopartan kiralık evimizden, bir kaç kilometrelik
uzaklıkta ki satın aldığımız eve taşınma olmuştu.
Bir ılık sonbaharın günlerinde, semayı karabulutların ördüğü saatlerin akşamında: okulun koridorlarında yanlız sen ve ben vardık. Nasılda bedenin sarsılarak: gönlünün içi yanıyordu. Kaybetme korkusundan gözbebeklerimin içine işliyerek oyuyordun. Dışarının fırtınalı esintisiyle beraber hafif yağmur yağmaya başlamıştı. Senin acı dişli bakışlarından koparak: pencereleri tokatlıyan yağmurları izlemeya başlamıştım. Pencerede yansıyan başımda ki yağmurla bir süre öylece kalmıştım. Sonra senin ıslak yüzün penceredeki yüzüme değmiş ve şunları söylemiştin. ' Özkan ne olur gelicen değilmi. Bekletme beni, ne olur gelirsin değilmi. '
Islanan yanakların, islenen küçüçük yüreğinin korlarını üflemeye gayret ederek senden kopmuştum. Acımasızca döğen yağmura bedenimi bırakarak karanlık sokaklarla dertleşerek yürümüştüm. Ertesi günde yeni okuluma merhaba diyecektim. ' Özkan ne olur gelicen değilmi. Bekletme beni, ne olur gelirsin değilmi. '
Ve... bu bizim son görüşmemiz olacaktı.
Ah... başımı taşlarla vursaydım.
Ah... kaşımı iğnelerle batırsaydım.
Ah... yaşımı balyozlara vurarak, çocukluğumda bıraktığım gülüme dönseydim. Gitmedim. Hiç gitmedim: çünkü unutmak, maziden silmek, sevdadan koparmak istiyordum. Ama geçen bunca yıldan sonra da unutamadım seni. Beni beklemiştin, yolumu gözlemiştin. Ders sırasın da kapı açılacak; sırığım ve yakışıklım ' Özkan ' görünerek hasreti
donduracak diye. Kapılar açılmadı, sokaklar aralanmadı. Böylece dudaklarını ısırarak, dişlerini sıkarak boynunu kırdın ve mahsunluğun girdabına kapılarak ağlamış, ağlamıştın...
Bunları biliyorum çünkü: aynı sınıfımız da okuyan akrabam ' Murat ' söylemişti. ALLAH şahidimdir ki bu olanları bana
okuldan mezun olduktan sonra anlattı da: bir kaç yıl kendisine kırgın ve kırgın kaldım. Niye bana bunları zamanın da söylemedin diye.
İnan. Daha sonraları seni aradım. Sana kavuşma özlemleri ile yanıp tutuşmuştum... Sevdanın yanlızlık gülü. Canım Ay. K...
Okuduğun'... Anadulu İmam Hatip Lisesinin ' nizamiyesi önünde bazı zananlar seni beklemiştim. En sonunda bekçi ve hocaların sövüp, itmesi sonucu uzaklaştırıldım. Hatta bir kaç kere de üç katlı apartmanın en üst katında ki evinizin önüne gelmiştim: kapınızı çalmaya cesaret edemedim. Kavuşamadık, buluşamadık seninle.
Şimdi ise sana;
Ses olsam... sesim kalın duvarlara çarpıyor ve içimde feryat olarak yankılanıyor, Nefes olsam... nefesim donuyor ve ruhum boğuluyor,
Ellerimi uzatsam... ellerim boşlukta saplanıyor ve idrakim duruyor.
Sevdanın yanlızlık gülü. Canım Ay. K...
Rabbim bilir. Şimdiler de nereler de ve ne yapıyorsundur.
Belki mutlu bir evlilik ocağında sana bağlı eşin ve şefkatle üzerlerine titrediğin evlatların vardır. ALLAH her daim bahtiyar kılsın: İnşaallah. Ya da... Evet hepimizin dünyada ki imtahandan sonra hesapların düşüleceği; ahırete menzil olan kabirdesindir.
Bedenini toprağın sıkarak sakladığı, gelinlik gibi kefenin içinde ki kabir misafiri.
Belki de bunlar olmamıştır: hayallerin mahsülü olsa da. Evlenmemişsin, henüz beğenebileceğin kısmetin kısmetin çıkmamıştır. Karşına çıkarak, ailenin de rızasını alarak: ' Beni eşin olarak, kabul ettinmi ' derdim.
Evet bu tesellli mahsüllerin hayalleri. Belki de bana olan derin kırgınlığınla; maziye sünger çekerek, defteri kapatmışsındır. Ama; ben ise seni hiç unutamadım. Canım gülüm Ay. K...
Sevdanın yanlızlık gülü: Ay K...
Genişleyen vicdanımın ağır tokmakla vurulan feryadı, yaralanan gönlüme akan yaygın kanlardan: bu satırların gölgesi gölgeni bulsun.
Selamlar seninle buluşsun. Satırlar senin gözünü öpsün. Kelamlarım kırgınlığını dindirerek tutsun. Canım: Ay. K... Ne olur bir ses ver: kalbim ferahlansın.
Ne olur bir nefes ver: duygularım sefahatlansın.
Yazan:Özhan Karaca
|
Dönüşüm
Hep başkalarının elbiselerini giyiyorum, başkasının evine gidip geliyorum, başkasının karısıyla başkasının hayatını yaşıyorum. Başkasının işi, başkasının arabası, hatta başkasının arkadaşları... kim olduğumu artık çıkaramıyorum, çok eskilerde kalan hayal meyyal hatırladığım küçük bir çocuk var yalnızca gerçek olan. Sonra belirsizleşiyor, siliniyor, kalın bir sis perdesiyle kapanıyor önüm ardım, yok oluyor her şey ve ben. Ben diye bir şey kalmıyor. Başkalarını istediği ben doğuyor yavaş ve sancılı bir şekilde, olmam istenilen kişi, olmam beklenilen ve olmam dayatılan kişi oluyorum. Kurallar belli, oyun hep aynı, kuralara uymayan oyundan atılır. Çok direndiğimi biliyorum bu oyuna, sancısı bu yüzden oldu artık direnecek gücüm kalmadı ve bir gün bir baktım aynaya (hatta yeni fark ettim ki aynaya bakmak da hiç hoşuma gitmiyormuş ne zamandır) ben başka biri oluvermişim de bunu anlayamamışım belki anlamak istememişim, yok olmuşum. Aynadaki bu adam kim tanıyamıyorum sevemiyorum da onu. Kafka’nın böceğe dönüşen kahramanı gibi dönüşüvermişim. Çirkin bakımsız ruhsuz ve yüzsüz bir adama ve yine onun kadar rahat davranışlar içinde, hiç aldırış etmeden bu duruma işe gitmek için hazırlanıyorum, ayakkabılarımı, montumu giydim, cep telefonum, cüzdanım ve anahtarlarım da yanımda, vapuru kaçırmaması gereken küçük böcek, hızlı adımlarla evden çıkıyorum vapuruma doğru koşuyor, 8:15 vapuru artık beni hiç beklemiyor. İnsanlar yüzüme bile bakmıyor, yanımdan geçip gidiyorlar. Bir şeylere bir yerlere yetişmeye çalışıyorlar. Hiç kimse hiç kimsenin yüzüne bakmıyor. Aynı oyunun belli kurallarını bilen ve bu kurallardan çıkmayan kalabalığın içindeyim vapuruma biniyorum. Hareket eden vapurdan başkasının gözleriyle kıyıya bakıyorum, ağaçlara, kuşlara ve evlere. Başkalarının evlerini merak ediyorum başkalarının hayatlarını, bütün hayatların içine girmek istiyorum, herkes olmak istiyorum, her şeyi yaşamak istiyorum, bir tek kendim olamadığım bu hayatta nereye gideceğimi ve nasıl yaşayacağımı hiç bilemeden kıyıdan uzaklaşıyorum.
Yazan:Sedat Metin
|
Geceler anlam kazanır seneler geçtikçe,hayat değiştikçe...
ilkokul yaşlarındayım.. ayda bikaç gecem ateşlenip sabahı zor etmekle geçer.. annem başımda.. cayır cayır yanan vücudum karda yatar gibi üşür.. soğuk suda yatan bezin heran bi yerime değeceğini bilerek, korkak ve huzursuz geçer zaman... hasta olmadığım gece uyanırda o saatlerde ışığı açık bi ev görürsem sanırım ki benle yaşıt bi çocuk ateşlenmiş,yanında annesi sabahı gözlüyodur..
lise yaşlarındayım..bazen tembel bazen çalışkanım.. çalışkan olduğum gecelerden bigece... radyo açık, soru kitabının başında 3 soru cözüyorum 5 dakika hesap yapıyorum... kaç net neden yaparsam kaç puan alıyorum.. nereyi kazanıyorum... ne okuyorum... nasıl yaşıyorum... oo cok calısıyorum yıne.. garip bir huzur/huzursuzlukla yatıyorum gece ders çalışmış olarak... o günlerde başka evlerde yanan her ışık sınava hazırlanan bi "serap" demek benim için....
üniversite yaşlarındayım... tam sohbet eğlenceye kavuşmuşum... grup halinde yapılan yemekler, gülünen filmler, yapılan kavgalar, içilen şaraplar, başında paniklenen ders kitapları kaplar geceyi... ve diğer yanan ışıkları...
hala bakıyorum gece yanan ışıklara.. tahmin oyunu keyifli...
bazen ağlayan
bazen hayal kuran kızdır gece ...
bazen ders calışan
bazen soğuk suyla yıkanan ateşli çocuktur gece..
bazen içki sofrası kurmuş eğlenendir
bazen yetiştiremediği dersin başında sızlanandır gece...
bazen yol gözleyen
bazen uğurlayandır gece..
bazen uzundur, geçmeyendir gece
bazen zamansızdır...
bazen eğlencenin adı
bazen kaygının karanlık yüzüdür..
geç öğrendiklerimden biridir geceyi sevmek....
gece, duygularının, yaşadıklarının en şiddetli tasvirlerini yapar sana.
dayanmayı, söylediklerini anlamayı, yaşadıklarımı omuzlamayı öğrenince gece benim bende gece...
Yazan:Serap ŞenoğLu
|
|
|
|
|
|
|
|
Bugün 35 ziyaretçi (39 klik) kişi burdaydı! |
|
|
|
|
|
|
|